© Müzakerat 2017 - 2021

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Bayraktar: Deniz yetki alanlarını farklı görmüyoruz

Biz bir karış toprağın verilmeyeceğini gösteren, bu toprak için binlerce şehit vermiş bir ülke olarak, deniz yetki alanlarını da ve deniz alanlarını da bundan farklı görmüyoruz Akdenizde Türkiye, kendi mühendisi, ekibi ve beraber çalışmak isteyen yabancı mürettebatla devam ediyor. Türkiyenin Çinden Norveçe, Norveçten İngiltereye kadar birçok ülkenin uluslararası şirketiyle şu anda müzakereleri, konuşması devam ediyor. Yakın zamanda bu ülkelerin şirketleriyle de ortak çalışmalar içerisinde olabiliriz. Orada bir yalnızlık söz konusu değildir. Tek hedefimiz bütün bu hikayeyi başarıyla taçlandıracak bir keşfin nasip olması AFAD Başkanı Mehmet Güllüoğlu: Suriyelilerin gitmesi, Suriyeliler açısından da beklenen bir şeydir. Suriyeliler vatan algısı yüksek bir topluluk. Sorduğunuzda, ülkeme dönmek istiyorum diyen hala çok yüksek bir oran var karşımızda

ANKARA (AA) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Alparslan Bayraktar, "Biz bir karış toprağın verilmeyeceğini gösteren, bu toprak için binlerce şehit vermiş bir ülke olarak, deniz yetki alanlarını da ve deniz alanlarını da bundan farklı görmüyoruz." dedi.

Medeniyet Derneği tarafından Türkiye Diyanet Vakfı'nda "Orta Doğu'da Yeni Dengeler ve Barış Pınarı Harekatı" programı kapsamında "Orta Doğu'nun Bölgesel Dönüşümü" paneli düzenlendi.

Panelin moderatörü Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kudret Bülbül, bugün Orta Doğu'nun parçalanmasının yeni olmadığını, 100 yıl önceki konu olduğunu söyledi. Bülbül, Türkiye'nin yakın dönemde karşılaştığı temel sıkıntıların da bunun bir uzantısı olduğunu belirterek, "Gezi'den başlayarak, FETÖ ile devam eden ve dönem dönem farklı şekillerde kendisini gösteren durumlar, esasen bu parçalama sürecini sürdürme çabasının bir uzantısı." ifadesini kullandı.

Bugün gelinen noktada, Orta Doğu ülkelerinin emperyalist güçler için yönetilemeyecek kadar büyük olduğunu ve bu nedenle parçalanmak istendiğini vurgulayan Bülbül, AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş'un konuşması sırasında gösterdiği haritaları anımsatarak, "Eğer Türkiye'nin geçtiği başkanlık sistemi gibi güçlü bir siyasal sistemi ve şu anki Cumhurbaşkanımız gibi güçlü bir lider olmamış olsaydı Türkiye'de o gördüğünüz haritalardan bir harita gibi olacaktı." diye konuştu.

Barış Pınarı Harekatı'nın, Türkiye'yi dışarıda bırakarak, Orta Doğu'ya çekilen küresel operasyona yönelik karşı operasyon olduğunu vurgulayan Bülbül, "Bu harekatla birlikte doğudan, batıdan, kuzeyden, güneyden, AB'den, Amerika'dan tek ses çıktı. Başka hiçbir konuda bu kadar bir araya gelemeyecek küresel aktörler adeta Türkiye karşıtlığında, Barış Pınarı Operasyonu karşıtlığında birleştiler." değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin enerji politikası

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Alparslan Bayraktar da Türkiye'nin, enerjide talebin artması ve yüzde 70 oranında dışa bağımlılığı konusunun iki önemli açmazı olduğunu vurguladı. Dışa bağımlılığın, sürdürülebilir iktisadi büyüme için en önemli engellerden biri olduğuna dikkati çeken Bayraktar, "Türkiye, son 10 yılda ortalama 40 milyar dolar civarında enerji faturası ödüyor. Bunu azaltamadığınız ya da katma değeri yüksek ürün üretip, ihracatınızı daha yüksek oranda artıramadığınız sürece maalesef bu sarmaldan çıkamıyoruz. Dolayısıyla enerji politikamız, bu iki konuya göre şekillendi." dedi.

Türkiye'nin, 24 Kasım 2015'te, tarihinin en önemli siyasi krizlerinden biriyle karşı karşıya kaldığını belirten Bayraktar, Rus jetinin düşürülmesi olayını anımsatarak, şöyle devam etti:

"Türkiye özellikle doğal gazının yüzde 55'ini tedarik ettiği ülkeyle adeta savaş durumuna geldi. O gün ve sonraki süreçte Türkiye, şu kararlılığı ortaya koydu; mutlaka enerji çeşitliliğini artırması ve bir ülkeye olan bağımlılığını azaltması gerekiyordu. O süreç, çok hızlı bir şekilde sayın Cumhurbaşkanımızın Rusya'ya seyahati, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımızın yoğun gayretleriyle geliştirdiğimiz Türk Akımı projesiyle atlatıldı. Sonrasında Rusya ile özellikle Suriye'de çok önemli iş birliği süreci halen devam ediyor. Sürecin enerji diplomasisinin aslında sahaya ve siyasi diplomasiye nasıl yansıdığını da bizatihi yaşayarak görmüş olduk.

O süreçte Türkiye, Amerika'nın değişen rolü ve dünyada sıvılaştırılmış doğal gazın artmasıyla beraber çeşitlendirilmiş kaynaklara erişimle alakalı önemli kararlar aldı ve uygulamaya geçti. Dokuz ay gibi kısa bir süre içerisinde önce İzmir Aliağa'da takip eden aylarda Dörtyol'da iki tane sıvılaştırılmış LNG tesisini hayata geçirdi. Bir anda Türkiye aslında doğal gazını boru hatlarının yanında neredeyse yüzde 50'sini sıvılaştırılmış tankerlerle Amerika'dan Mozambik'e, Mozambikten Avustralya'ya, Katar'a, Cezayir'e, Nijerya'ya kadar farklı ülkelerden alabilecek teknik altyapıya gelmiş oldu. Bu en önemli stratejilerimizden bir tanesiydi."

Doğal gaz boru hatlarının çeşitlendirilmesi konusuna da değinen Bayraktar, Edirne İpsala'da Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi'nin (TANAP) son aşamasının tamamlandığını ve artık Avrupa'ya gaz erişimine hazır hale geldiğini söyledi.

Bayraktar, arz kaynaklarını çeşitlendiren Türkiye'nin Avrupa'nın arz güvenliğine katkı yapan ülke konumuna da geldiğini anlattı.

Doğu Akdeniz'deki çalışmalar

Milli enerji ve maden politikasının en önemli unsurunun dışa bağımlılığın azaltılabilmesi olduğunu yineleyen Bayraktar, şunları kaydetti:

"Türkiye, bugün petrolünün yüzde 92'sini, doğal gazının yaklaşık tamamını ithal ediyor. Bu sürdürülebilir bir iktisadi büyümenin önündeki en büyük engel. Demek ki Türkiye'nin mutlaka petrol ve doğal gaz aramacılığında daha aktif bir rolü olması lazım. Bu nedenle 2017 yılında önce Fatih akabinde de Yavuz gemileri, Türkiye petrollerinin envanterine katıldı. Bunlar dünyadaki en ileri derin deniz sondaj gemileri. Bunların alınmasında, hayata geçirilmesinde Sayın Cumhurbaşkanımızın çok ciddi iradesi ve desteği oldu. Bize hiçbir gün bu arama ve sondaj faaliyetleriyle alakalı bütçe kısıntısı söylenmedi. Biz, enerji bağımlılığımızı azaltmak adına bu faaliyetleri yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Akdeniz'de bugün, Karadeniz ile alakalı planlamalarımız var ve olumlu bir sinyal gördüğümüz her yerde bu arama faaliyetlerine devam edeceğiz. İki tane sismik araştırma gemimiz var, Barbaros Hayrettin Paşa ve Oruç Reis gemileri."

Arama faaliyetleri sırasında, bir çok zorlukla karşı karşıya kaldıklarını anımsatan Bayraktar, "Bizimle iş yapmak isteyen yabancı şirketlere kendi ülkelerinden baskılar, onun dışında gemide çalışan mürettebatın bir kısmı yabancı, yerli personelimiz de var. Onlara büyük baskılar geldi. Tutuklama talepleri, AB ülkelerindeki farklı yaptırım kararları. Bütün bunlara rağmen operasyonlarımız, hiçbir şekilde akamete uğramadı. Yerli ve milli ekiple ve daha çok millileşerek, daha çok yerli ekibi kullanarak, bu operasyonları bugüne kadar getirdik. İnşallah bundan sonra da devam edeceğiz." diye konuştu.

Bu işin uzun soluklu olduğunu ifade eden Bayraktar, sabır ve inatla bu çalışmalara devam edeceklerine dikkati çekerek, "Ümit ediyorum ki burada doğal gaz, hidrokarbon veya petrol vardır ve biz onu da buluruz diye düşünüyorum." dedi.

Bayraktar, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bugüne kadar Akdeniz'de deniz aramacılığında, offshore aramacılığında Karadeniz'de birtakım faaliyetlerimiz oldu yabancı şirketlerle. Fakat Akdeniz ile alakalı hep özellikle Kıbrıs gündemiyle Kıbrıs'ta süregelen müzakere sürecinde Türkiye, bu müzakerelerin akamete uğramaması için müzakere masasında yapıcı olan tarafta oldu. Ama bunların karşılığını maalesef görmedik. Çok durduk, çok bekledik ama artık belli bir noktadan sonra bunun da karşılığını görmediğimiz için biz kendi stratejimiz, politikamız gereği, bu arama faaliyetlerine başladık. Türkiye Petrolleri, Akdeniz'de şu anda iki farklı ruhsat kapsamında faaliyet gösteriyor. Bir tanesi Türkiye'nin kendi tevdi ettiği ve münhasır ekonomik bölgesinde veya kıta sahanlığı bölgesindeki sahalardaki faaliyetleri. Şu anda Yavuz gemisi bu anlamda Kıbrıs'ın güneyinde faaliyet gösteriyor. Bir tanesi de Magosa da KKTC'nin verdiği ruhsat sahasında bu faaliyetlerine devam ediyor. Diyoruz ki 'Güney Kıbrıs Rum Yönetiminden ruhsat alan bir sürü yabancı şirket var. Bunların faaliyetleri ne kadar legal ise KKTC'nin verdiği ruhsat da o kadar geçerlidir, hukukidir.' Bu kapsamda, Türkiye Petrolleri bu faaliyetleri yapıyor."

Türkiye ve Libya arasında imzalanan anlaşmaya da değinen Bayraktar, "Bu, Akdeniz'de bütün paradigmayı değiştiren bir anlaşmadır." değerlendirmesinde bulundu.

"Suriyeliler vatan algısı yüksek bir topluluk"

Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanı Mehmet Güllüoğlu ise AFAD'ın çalışmaları ve insani yardımlarına ilişkin bilgi vererek, Suriyelilerin Türkiye'ye geliş sürecini anlattı. Bugün itibarıyla Türkiye'de 3,6 milyon Suriyeli bulunduğunu belirten Güllüoğlu, "Gelenler, 'savaş çıktı hadi Türkiye'ye gidelim' diye gelmedi. Birçok Suriyeli ile konuştuğumuzda, defalarca son çare olarak Türkiye'ye göçme konusunda ilerleyen bir süreç oldu." ifadesini kullandı.

Türkiye'nin operasyonlarını ve oluşturulan güvenli bölgeleri de anımsatan Güllüoğlu, "Türkiye'den Suriyelilerin gitmesi Suriyeliler açısından da beklenen bir şeydir. Niye? Suriyeliler vatan algısı yüksek bir topluluk. Sorduğunuzda, 'ülkeme dönmek istiyorum' diyen hala çok yüksek bir oran var karşımızda." dedi.

Daha sonra Bayraktar ve Güllüoğlu dinleyicilerin sorularını yanıtladı.

Güllüoğlu, Suriyeliler için yapılanların, Türkiye'nin bir plan dahilinde yaptığı şeyler olmadığının altını çizerek, "Karşımızda, milyonlarca insan ve onların temel insani ihtiyaçları vardı. Türkiye'nin yaptığı harcamaların temel sebebi buydu. İnsani duruş bunu gerektirmekteydi." diye konuştu.

Mehmet Güllüoğlu, "AFAD'da nasıl aktif olabiliriz?" sorusu üzerine, son zamanlarda başlattıkları gönüllülük projesi hakkında bilgi verdi.

"3,6 milyon Suriyeli, topraklarımıza herhangi bir yerleşme planı olarak mı alındı?" sorusunu ise Güllüoğlu, "Hayır, gerek Türkiye gerek Suriyeliler, Suriyelilerin geri dönüşünü somut bir şekilde ifade ediyor. 'Türkiye'ye yerleştirelim' diye Suriyeliler kabul edilmedi. Suriyelilerin geri dönüşü teşvik ediliyor. Bu her fırsatta dile getiriliyor. Kaldı ki Suriyelilerin önemli bir kısmı geri dönmeyi ifade ediyor." diye yanıtladı.

Soruları yanıtlayan Bayraktar ise 2030'da Türkiye'nin elektrik ihtiyacının yüzde 10'unun nükleer santrallerden karşılanması hedefinin bulunduğunu söyledi.

Bayraktar, doğal gaz depolamayla ilgili Tuzgölü ve Silivri'de ciddi yatırımlar yapıldığını vurguladı.

Akdeniz'deki yetki alanına ilişkin soru üzerine Bayraktar, "Biz, bir karış toprağın verilmeyeceğini gösteren, bu toprak için binlerce şehit vermiş bir ülke olarak deniz yetki alanlarını da ve deniz alanlarını da bundan farklı görmüyoruz." görüşünü dile getirdi.

Bayraktar, Türkiye'nin Akdeniz'deki hidrokarbon arama faaliyetlerine değinerek, "Türkiye, kendi mühendisi, ekibi ve beraber çalışmak isteyen yabancı mürettebatla devam ediyor. Türkiye'nin Çin'den Norveç'e, Norveç'ten İngiltere'ye kadar birçok ülkenin uluslararası şirketiyle şu anda müzakereleri, konuşması devam ediyor. Yakın zamanda bu ülkelerin şirketleriyle de ortak çalışmalar içerisinde olabiliriz. Orada bir yalnızlık söz konusu değildir. Tek hedefimiz bütün bu hikayeyi başarıyla taçlandıracak bir keşfin nasip olması." açıklamasında bulundu.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER