Demokrasi tarihimizin kara lekesi 12 Eylül
ANALİZTürkiye'yi yarım asır geriye götüren 12 Eylül 1980 darbesi, demokrasi tarihinin kara lekesi olarak hala hafızalarda. Üzerinden tam 43 yıl geçmesine rağmen o karanlık günlerin geride bıraktığı acılar ilk günkü gibi taze. 12 Eylül 1980 darbesi sürecinde, 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için idam cezası istendi. 517 kişinin ölüm cezasına çarptırıldığı süreçte, 50 kişi darağacına gönderildi. Peki, Türkiye'yi darbe sürecine hangi adımlar götürdü, o günlerde neler yaşandı? Detaylar haberimizde...
Türkiye demokrasi tarihine kara leke olarak geçen 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 43 yıl geçmesine rağmen geride bıraktığı acılar ilk günkü tazeliğini koruyor.
Darbe planı hazırlandı: Bayrak Harekatı
Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in talimatı üzerine, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Hasan Saltık, 4 aylık çalışma sonucunda ülkeyi karanlığa sürükleyecek "Bayrak Harekatı" adı verilen darbe planını hazırladı.
Ardından ordu komutanlarına, 11 Temmuz saat 04.00'te harekete geçileceği bilgisi verildi.
Ancak Süleyman Demirel'in başbakanlığındaki hükümetin 2 Temmuz'da güvenoyu almasıyla darbeciler bu planı erteledi.
Önce radyodan sonra televizyondan...
Ordunun yönetime el koyduğu duyurusu, 1980 yılının 12 Eylül Cuma günü sabaha karşı saat 3'te önce radyodan sonra televizyondan yankılandı.
Türk milleti bambaşka bir güne uyandı
Türkiye, dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in "Kendi kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır" sözleriyle dönüşü olmayan bambaşka bir güne uyandı.
Tüm yetkiyi ele geçirdiler
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan darbeci Milli Güvenlik Konseyi, bütün yetkileri ele aldı.
Anayasayı kaldıran darbeciler, ardından TBMM'yi lağvederek antidemokratik faaliyetlerine hız verdi.
Ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildikten sonra sivil toplum kuruluşlarını hedef alan darbeciler, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki dernekleri kapattı.
Siyasilere sürgün
Siyasi partilerin kapısına kilit vuran darbeciler, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit'i Hamzakoy, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş'i ise Uzunada'ya sürgüne göndererek siyasi yasaklar getirdi.
İdamlar başladı
Antidemokratik uygulamalarına her gün yenisini ekleyen darbeciler, acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek idam kararlarına da imza attı.
Takvimler 9 Ekim 1980'i gösterdiğinde sol görüşlü Necdet Adalı ile ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi.
Erdal Eren'in idam için yaşı büyütüldü
Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren'e de idam cezası verildi. Eren'in idam hükmü, Yargıtay tarafından 2 kez iptal edilmesine rağmen Milli Güvenlik Konseyince onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980'de Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde infaz edildi.
"Asmayalım da besleyelim mi?"
Kenan Evren'in Eren için söylediği "Asmayalım da besleyelim mi?" ifadesi, darbecilerin insan hakları ihlali konusunda sınır tanımayacaklarının itirafı oldu.
Kanlı uygulamaların yanı sıra demokrasinin askıya alındığı süreçte 650 bin kişi gözaltına alındı, 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi hakkında idam talep edildi.
Hukukun askıya aldığı o günlerde, 517 kişi ölüm cezasına çarptırıldı ve 50 kişi hakkında idam kararı yerine getirildi.
Fişleme ve işkence
Bu süreçte 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı, 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
Cezaevlerinde yüzlerce kişi işkence altında yaşamını yitirdi.
Onlarca gazeteci hakkında binlerce yıla varan hapis cezası istendi, 14 bin kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı, 30 bin kişi ise "sakıncalı" olduğu iddiasıyla işinden edildi.
Kültür ve sanat hayatının da hedef alındığı 12 Eylül'de, yaklaşık bin film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
Darbeciler el koydukları yönetimi yaklaşık 3 yıllık sürenin sonunda 6 Kasım 1983 seçimleri ile sivillere bıraktı.
82 Anayasası yeni darbelere zemin hazırladı
Ancak 1982 Anayasası sayesinde sivil siyasetin hep ensesinde olup nefes almasına izin vermedi. Anayasaya yerleştirilen maddeler ile asker, yargı, bürokrasi vesayeti kurulurken sona erdiği söylenen darbe dönemi yıllarca devam etti. Anayasa, yeni darbelere de zemin hazırladı.
Türk demokrasisi, 28 Şubat postmodern darbesi ile ağır yara aldı. 15 Temmuz hain darbe girişimini ise Cumhurbaşkanı ile omuz omuza veren ve ölümü göze alan millet savuşturdu. AK Parti'nin ilk yılları da dahil olmak üzere asker ve yargı sürekli sivil yönetimin önünü kesti.
Darbeciler hakkında dava
Darbeci generallerin belirlediği danışma meclisinin hazırladığı anayasa, 1982'de "güdümlü" referandumla yüzde 92'lik evet oyu aldı.
Evren ve diğer darbeciler, darbe anayasasına dahil ettikleri "geçici 15. madde" ile ömür boyu dokunulmazlık hakkı kazanarak olası bir yargılanmaya karşı önlem aldı.
Darbeciler 32 yıl sonra yargılandı
Ancak "Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yargılanamayacağına" dair geçici 15. madde, 12 Eylül 2010'daki referandumla anayasadan çıkarıldı. Böylece darbecilerin yargılanmasının önü açıldı.
Referandumdan bir gün sonra Türkiye'nin dört bir tarafından darbeciler ve onların talimatlarını uygulayanlar hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
Bunun üzerine o dönem hayatta olan Milli Güvenlik Konsey üyelerinden Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açıldı.
Haklarındaki iddianame, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesince 10 Ocak 2012'de kabul edilen iki darbeci, "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek" ile suçlandı.
Sağlık gerekçesiyle duruşmalara katılmayan darbeci generaller, video konferans aracılığıyla yaptıkları savunmalarında suçlamaları kabul etmedi, kurucu iktidar olduklarını, mevcut mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını iddia etti.
Yargılamanın devam ettiği dönemde Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi yasayla kapatılınca dosya Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine devredildi.
Mahkeme, 18 Haziran 2014'te Evren ve Şahinkaya'yı, 1979'da verdikleri muhtırayla "anayasa ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs", 1980'deki darbeyle de "anayasayı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM'yi ıskat ve cebren men" suçunu işledikleri gerekçesiyle "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezasına çarptırdı.
Mahkeme, takdiri indirimle bu cezayı "müebbet hapse" çevirdi, ayrıca 2 darbecinin rütbelerinin sökülmesine karar verildi.
Öldükleri için dava düştü
Hükmün ardından sanık avukatları, kararı temyiz etti. Dosya Yargıtay'dayken Evren, 9 Mayıs 2015'te 98 yaşında, Şahinkaya ise 9 Temmuz 2015'te 90 yaşında öldü.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi temyiz incelemesinde, sanıkların ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi.
Dosyayı yeniden gören ilk dereceli mahkeme, karara uyarak düşme kararı verdi ve dosya tekrar ceza dairesine gönderildi.
Daire, yerel mahkemenin kararını bu kez de usul yönünden bozdu.
Bozma kararında, yerel mahkemenin gerekçesinde lehe olan kanunun 765 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) hükümleri olduğu belirtilmesine karşın, hüküm fıkrasında 5237 sayılı TCK ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca karar verilmesinin kanuna aykırı olduğu belirtildi.
Ceza dairesinin bozma kararına yine uyan mahkeme, Evren ve Şahinkaya hakkında "kamu davasının ortadan kaldırılmasına" karar verdi.
Ayrıca Evren ve Şahinkaya'nın mal varlıklarına el konulması ve sanıkların rütbelerinin geri alınmasına "yer olmadığına" hükmedildi.
12 Eylül darbesi demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçti.
İlginizi Çekebilir
İsrail saldırganlığı ne getiriyor?
İsrail, 1967’de ABD’ye ait USS Liberty gemisini vurup, 34 Amerikalı askeri kasten öldürdüğünde dahi en ufak bir ABD yaptırımıyla karşılaşmadı. Bugün yaşananlar ve Washington’ın rasyonaliteden uzak desteği, iki ülke arasında müttefiklik ya da dostluk gibi kavramlarla tanımlanamıyor. Görünen o ki, iki ülke arasındaki ilişkide Washington’daki yönetimler Amerikan halkının çıkarlarını gözetmekten çok uzak ve ABD’yi de aynı Siyonist akıl yönetiyor.
Soykırımı ambargo durdurur
Gazze’deki çocukları katleden İsrail, ABD’nin, İngiltere’nin ve diğer Batılı ülkelerin silahlarına güveniyor. Ancak petrol ve doğal gaz zengini İslam ülkelerinin elinde de önemli koz var. Ellerini taşın altına koyup enerji vanasını kapatır ya da kısarlarsa Batılı ülkelerin can damarını kesmiş olurlar. İsrail de aradığı desteğe kolay ulaşamaz.
Yeşaya nedir, kehanetleri nelerdir?
Yeşaya, Yahudi ve Hristiyan geleneğine göre önemli bir peygamber olarak kabul edilir. Yeşaya'nın kehanetleri, ağırlıklı olarak İsrail halkının manevi durumunu, ahlaki çürümeyi, sosyal adaletsizliği ve dönemin politik olaylarını ele alır. Ayrıca, Mesih'in gelişini ve Tanrı'nın krallığının kurulacağı mesiyanik dönemi de öngörmüştür. İşgalci İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu İsrail ordusunun Gazze'ye yönelik kara harekatına hazırlandığını söylerken “Hamas'a karşı Yeşaya kehanetini göreceğiz” ifadelerini kullanmıştı. Peki, Yeşaya (İşaya) kehanetleri nelerdir?
Filistinlilere destek veren Yahudiler kim?
İsrail’in kural tanımaz saldırılarına karşı duran, ABD’yi sert ifadelerle eleştiren, İsrail işgali altında ezilen Filistin halkının yanında yer alan Siyonizm karşıtı Yahudileri son günlerde sıklıkla görmeye başladık. Peki, ABD Kongre binasında da eylem yapan barış yanlısı Yahudiler kim? Neden İsrail’in politikalarına karşılar?