© Müzakerat 2017 - 2021

Bir Kıvılcım

Hümeyra Nebpaşagil

           Bize  dayatılan  ezberleri  bozmamız  lazım . Hem   de  öyle  ezberler  ki … Neler  mi ?

Tatil  deyince   1-  2 - 3  mayolarımız , gözlüklerimiz , türlü  türlü  kıyafetlerimiz  hooop   kendimizi  yollara  vurup  sabah  geç  kalkıp  güneşin en  zararlı  olduğu  saatte  yatıp  yatıp  kararmamız  lazım. Yoksa  tatile  gittiğimizi  nasıl  kanıtlarız ? Sabah – öğle - öğleden  sonra-akşam  yememiz  yememiz  lazım . Nasıl  olsa  dönünce    yerden  tavana  kadar  penceresi  olan  ve  herkesin  terinin  birbirine  karıştığı   bir  merkeze  epeyce  para  verip   hiç  varamayacağımız  menzile  hep  olduğumuz  yerde  koşar,  bir  sürü  olur  olmaz  şeyi  karıştırıp  içerek  aldığımız  kiloları  geri  veririz . Belki… 

Şöyle  kafamızı  dinlendireceğimiz  başka  hiç  seçenek  kalmamış  gibi…

           

Yeni  bir  AVM  açılıyormuş,  sabah  erkenden   gidip  (şimdilerde  salgından  hız  kesmiş  olsak da ) gezmemiz  lazım . Hiç  bitmeyecek  olan  alışverişlerimizden  yapmamız ,  çıplak  kalmışız  gibi  duraksamadan  birkaç  parça  almamız  lazım . Canımız  dışarı  çıkmak  istemiyorsa  da  oturduğumuz  yerden  de  sepete  ekleyebiliriz . Aldıklarımızı  dolaba  tıkmaya  çalışmak  da  ayrı  bir  mesele . Sonra  da  bir  kısmını   muhtemelen  unutur ‘ Aaa   benim  böyle  bir  şeyim  varmış ,  acaba  ne  zaman  almışım ‘ diye  günün  birinde tekrar   buluruz nasıl  olsa .

Giydiğimiz  kıyafetlerin  markaları  şayet  görünmüyorsa  görünür  şekilde  katlamamız,  göstermemiz 

lazım  . Öyle  ya  keriz  miyiz  o kadar  para  vermişiz .

Üstelik    her  seferinde  tüm  düşmanlık  performanslarını  gördüğümüz    hatta  defalarca  eleştirip  kızdığımız  ülkelere  ait  markaların  logolarını    bir  şeref  madalyası   gibi  göğsümüzde   taşımamız  lazım  .  Bunun  için  dünya  kadar  para  veriyoruz . Yetmiyor  bu  ülkelerin   bayraklarının  yada   çoğumuzun  ne  anlama  geldiğini  bile  bilmediği  yazılarının  bulunduğu   giysileri  ne  çok  kullanır  olduk  . Bu  konuda  hassas  davrananlar  var  elbette  ama  ne  kadar ?

 

Tabiatta   dağ  bayır  gezintiye  çıkıp  arkasından  da  voleybol  oynayacaksak  üşenmeden  bir  yürüyüş  ayakkabısı, bir  dağ  ayakkabısı  bir  de  voleybol  ayakkabısı  almamız  lazım . Biri   diğerinin  işini  göremez  çünkü . Yola  tam  teçhizatlı  çıkmak  gerek .

 

En  revaçta  olan , reklamları  en  çok  yapılan  kitap  ne  ise  almamız , orada  burada  elimizde  dolaştırmamız , kültürlü , entelektüel  bir  insan   olduğumuzu  herkese  ilan  etmemiz  lazım . Kırk  yılın  başı  kitap  almışız . Olmadı  evde  aksesuar  olarak bir  köşede  değerlendiririz .

 

İnternette  hangi  film  çıktıysa  günlük  3-5  dizi  izlememiz  ve  hepsinden  de  fikrimizin  olması  lazım . O , şu , bu  bizimle  hiç  alakası  olmayan  insanlar  nerede  hangi  boş  işteler  bilmemiz  lazım .Bu  arada  evdekilerin  nerede  olduğunu  bilmesek  de  olur . İhtiyaçlar  giderilsin  yeterli .

 

Nerede  ne  yenir  gidip  muhakkak  tıka  basa  yememiz  hatta  epeyce  de  israf  etmemiz  lazım .

Hayatımızı;  zamanımızı  bitiren  , insanlığımıza  hiç  katkı  sağlamayan  boş  hatta  bomboş  işlere  göre  dizayn  etmemiz  lazım .

Kendi  mutfağımızda  bir  yumurta  nasıl  kırılır , temizlik  nasıl  yapılır  alakamız  olmaz . Çünkü  biz   çok  yoğunuz , hizmetçi  miyiz  ,  bunlara  ayıracak  vaktimiz  yok .

 

Lüksümüzü   bir  kaç  merhale  yukarıya  taşıyalım  ve  spor  arabaların  hangi  maksatla  alındığına  şıklarla  bir  bakalım.

  1.  araba   yarışlarına  katılacak  kadar  cesaret  ve   kabiliyete  sahip  değilim  ama  araba  performansını  trafikteki  şoförlere  hava  atmak  için  kullanmak  harika  bir  duygu
  2. çok  param  var  daha  nasıl  kanıtlayabilirim
  3. yağmurda  ,güneşte  açamıyorum ,klimada  çalıştırabilirim  ama  ben  tavanımı  açıp  püfür  püfür  gürültüyle  gitmeyi  yeğliyorum
  4. koltuk  sayımız  az  zaten  çok  kişi  ile  yolculuk  zor  oluyor
  5. benzin  istasyonuna  sık  sık  uğramak  özel  zevklerim  arasında

daha  çok  hangi  seçenek  bu arabaların  satılmasını  sağlıyor  acaba ? Siz  olsaydınız  hangisini  seçerdiniz ?

Hani  diyorum ki  bu  arabalar  çok  ucuz  olsa  bu kadar  müşteri  bulur  muydu   kendine?

 

Bir  yardım  söz  konusu  ise  oradan  nasıl  sıvışacağımızın  yollarını  ararız . Yapacağımız  birkaç  kuruş  içimize  oturur  sanki . Vermemiz  gereken  zekattan bile   borcumuz  var  savunması  ile  nefsimizi  rahata  kavuşturarak  çarçabuk  kurtulmamız   mümkün .

 

Farkında  mıyız,  nereye  gidiyoruz ?

Anlamsız   bir  soru   mu  oldu ? Çünkü  farkında  olsak  yapmayız .  Herhalde ??

Üstelik  bir de  istiyoruz  ki  olur  olmaz  her  şeye  paramızı  harcasak  da  paramız  hiç  bitmese  hatta   

artsa  . Ne  kadar  onmaz  bir  yara  ki   dermanımızı   markalardan  ,lüksten  ,şaşaadan ,saçma  harcamalardan  arar   hale  gelmişiz.

Böyle  mi  olması  gerekir ?  Bunlardan  bir  an  önce  sıyrılmak  , kurtulmak  gerekmez  mi?

Tüm  bu  koşturmamız  bizlere  nasıl  bir  paye  vermiş de  kendimizi  hangi  dev  aynasında  görüyoruz  bilinmez .

Eskiden  yaşanılan  utanma   (zamanımızda   çok  küçük  çocuklarda  rastladığımız )  duygusu  ile  birlikte  doğru  davranışlara  iteleyen   mahalle  baskısı    şimdilerde    boş  işleri  gazlayan  sosyal  medya  baskısına  dönüştü  maalesef çoğumuz  için .

 

Adı  Z  kuşağı , X kuşağı ,alfa  ,beta   yada  her  neyse  zamane  insanı  diyelim    maalesef  hem  pek  bir  şey  bilmeyip  araştırmayan  hem  de  her  şeyi  biliyormuş  gibi  eleştiri  yapıp  kafa  tutan  bir  haletiruhiyeyle   karşımıza  çıkıyor .Her  şeyi  bilmek  mümkün mü  diyeceksiniz . Tabi ki  değil . Ama  öğrenmemek,  ahkam  kesmek   daha da   büyük  yanlış . Bu  kişiler  biraz  bilen  ve  cevap  veren   (çünkü  asıl  bilenlerin  çoğu  konuşmamayı tercih ediyor)   biriyle  karşılaşınca  da  hemen  hedef  tahtası  yapıp  küçümseyerek    sindirmeye  çalışıyor . Olmadı  konuyu  değiştirip  alakasız    sorularla  cahilliğini  gizlemek  için   çırpınırken  bataklığın  içine  gömüldüğünün  farkına  varamıyor .Keşke  ders  alabilsek . Nerde …

Zamanın  ters , sohbetin  faydasız , herkesin  bezgin  ve  her başın  bir  ağrı  taşıdığını  görünce  evime  kapanıp  haysiyetimi  korudum  diyen  13. y.y.’da   yaşamış  ünlü  filozof   Farabi’ye  kulak  verirsek  çok  farklı  mıyız ?

 

Yüzyıllar  sonrasında   Necip  Fazıl  : Kaç  kere  hayal   ettiğim  gibi , keşke  bir  dağ  başında  , keçisini  sağıp  sütüyle  beslenen  ve  o  besinden aldığı  güçle  keçisine  bakan , adeta  bir  ‘’devr-i  daim’’  makinesi  işleten  ,ibadet  eden , yanında  Allah’ın  kelamından  gayrı yazılı  sahife  bulundurmayan  ve  dünya  şamatasına  çok  uzaklarda  bir  yangın  gibi  bakan  kişi  olsaydım…

 

Ama  dinimizde  bu  türlü  cemiyet  kaçakçılığına  yer  yoktur , veballere katlanma  vardır. Asıl  marifet , kalabalık  içinde  böyle  bir  inzivaya  ermekte , şehir  içinde nefsini  şehrin  çarklarına  kaptırmaktan  korunabilmekte… diye  ne de  güzel  anlatmış .

 Demek ki   her  devir   bitmeyen  bir  tekerrürden  ibaret . Değişen  şey  isimler  ve  tarihler .

 

Haklıysam  ‘evet  ya  gerçekten  doğru  ‘ diyorsanız     okuduktan  sonra  lütfen  nelerimi   değiştirebilirim  diye  düşünüp  az   çok   ne  kadar  olursa    kendimizi  değiştirebilelim . Belki  bir  kıvılcım  başlar da  arkası  gelir . Tarihte  bir  kişiden  neler  değişmiş .

 

Hem  dinimiz  hem  geleneklerimizin bize  telkin  ettiği gibi   vaktimizi , gücümüzü , paramızı  ihtiyacı  olanlarla    paylaşmak  mutluluğumuzu , huzurumuzu  ve  hatta  sıhhatimizi  artırırken  boş  yere  yorulmanın   bedeli   külfet  , tükenmişlik  ,bezginlik   olacaktır.

 

Eskilerin  dediği  gibi   Allah  az  verip  aratmasın   çok  verip  azdırmasın .

 

Hümeyra  NEBPAŞAGİL

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER