Bir Kıvılcım
KONUK YAZARLARHümeyra Nebpaşagil
Bize dayatılan ezberleri bozmamız lazım . Hem de öyle ezberler ki … Neler mi ?
Tatil deyince 1- 2 - 3 mayolarımız , gözlüklerimiz , türlü türlü kıyafetlerimiz hooop kendimizi yollara vurup sabah geç kalkıp güneşin en zararlı olduğu saatte yatıp yatıp kararmamız lazım. Yoksa tatile gittiğimizi nasıl kanıtlarız ? Sabah – öğle - öğleden sonra-akşam yememiz yememiz lazım . Nasıl olsa dönünce yerden tavana kadar penceresi olan ve herkesin terinin birbirine karıştığı bir merkeze epeyce para verip hiç varamayacağımız menzile hep olduğumuz yerde koşar, bir sürü olur olmaz şeyi karıştırıp içerek aldığımız kiloları geri veririz . Belki…
Şöyle kafamızı dinlendireceğimiz başka hiç seçenek kalmamış gibi…
Yeni bir AVM açılıyormuş, sabah erkenden gidip (şimdilerde salgından hız kesmiş olsak da ) gezmemiz lazım . Hiç bitmeyecek olan alışverişlerimizden yapmamız , çıplak kalmışız gibi duraksamadan birkaç parça almamız lazım . Canımız dışarı çıkmak istemiyorsa da oturduğumuz yerden de sepete ekleyebiliriz . Aldıklarımızı dolaba tıkmaya çalışmak da ayrı bir mesele . Sonra da bir kısmını muhtemelen unutur ‘ Aaa benim böyle bir şeyim varmış , acaba ne zaman almışım ‘ diye günün birinde tekrar buluruz nasıl olsa .
Giydiğimiz kıyafetlerin markaları şayet görünmüyorsa görünür şekilde katlamamız, göstermemiz
lazım . Öyle ya keriz miyiz o kadar para vermişiz .
Üstelik her seferinde tüm düşmanlık performanslarını gördüğümüz hatta defalarca eleştirip kızdığımız ülkelere ait markaların logolarını bir şeref madalyası gibi göğsümüzde taşımamız lazım . Bunun için dünya kadar para veriyoruz . Yetmiyor bu ülkelerin bayraklarının yada çoğumuzun ne anlama geldiğini bile bilmediği yazılarının bulunduğu giysileri ne çok kullanır olduk . Bu konuda hassas davrananlar var elbette ama ne kadar ?
Tabiatta dağ bayır gezintiye çıkıp arkasından da voleybol oynayacaksak üşenmeden bir yürüyüş ayakkabısı, bir dağ ayakkabısı bir de voleybol ayakkabısı almamız lazım . Biri diğerinin işini göremez çünkü . Yola tam teçhizatlı çıkmak gerek .
En revaçta olan , reklamları en çok yapılan kitap ne ise almamız , orada burada elimizde dolaştırmamız , kültürlü , entelektüel bir insan olduğumuzu herkese ilan etmemiz lazım . Kırk yılın başı kitap almışız . Olmadı evde aksesuar olarak bir köşede değerlendiririz .
İnternette hangi film çıktıysa günlük 3-5 dizi izlememiz ve hepsinden de fikrimizin olması lazım . O , şu , bu bizimle hiç alakası olmayan insanlar nerede hangi boş işteler bilmemiz lazım .Bu arada evdekilerin nerede olduğunu bilmesek de olur . İhtiyaçlar giderilsin yeterli .
Nerede ne yenir gidip muhakkak tıka basa yememiz hatta epeyce de israf etmemiz lazım .
Hayatımızı; zamanımızı bitiren , insanlığımıza hiç katkı sağlamayan boş hatta bomboş işlere göre dizayn etmemiz lazım .
Kendi mutfağımızda bir yumurta nasıl kırılır , temizlik nasıl yapılır alakamız olmaz . Çünkü biz çok yoğunuz , hizmetçi miyiz , bunlara ayıracak vaktimiz yok .
Lüksümüzü bir kaç merhale yukarıya taşıyalım ve spor arabaların hangi maksatla alındığına şıklarla bir bakalım.
- araba yarışlarına katılacak kadar cesaret ve kabiliyete sahip değilim ama araba performansını trafikteki şoförlere hava atmak için kullanmak harika bir duygu
- çok param var daha nasıl kanıtlayabilirim
- yağmurda ,güneşte açamıyorum ,klimada çalıştırabilirim ama ben tavanımı açıp püfür püfür gürültüyle gitmeyi yeğliyorum
- koltuk sayımız az zaten çok kişi ile yolculuk zor oluyor
- benzin istasyonuna sık sık uğramak özel zevklerim arasında
daha çok hangi seçenek bu arabaların satılmasını sağlıyor acaba ? Siz olsaydınız hangisini seçerdiniz ?
Hani diyorum ki bu arabalar çok ucuz olsa bu kadar müşteri bulur muydu kendine?
Bir yardım söz konusu ise oradan nasıl sıvışacağımızın yollarını ararız . Yapacağımız birkaç kuruş içimize oturur sanki . Vermemiz gereken zekattan bile borcumuz var savunması ile nefsimizi rahata kavuşturarak çarçabuk kurtulmamız mümkün .
Farkında mıyız, nereye gidiyoruz ?
Anlamsız bir soru mu oldu ? Çünkü farkında olsak yapmayız . Herhalde ??
Üstelik bir de istiyoruz ki olur olmaz her şeye paramızı harcasak da paramız hiç bitmese hatta
artsa . Ne kadar onmaz bir yara ki dermanımızı markalardan ,lüksten ,şaşaadan ,saçma harcamalardan arar hale gelmişiz.
Böyle mi olması gerekir ? Bunlardan bir an önce sıyrılmak , kurtulmak gerekmez mi?
Tüm bu koşturmamız bizlere nasıl bir paye vermiş de kendimizi hangi dev aynasında görüyoruz bilinmez .
Eskiden yaşanılan utanma (zamanımızda çok küçük çocuklarda rastladığımız ) duygusu ile birlikte doğru davranışlara iteleyen mahalle baskısı şimdilerde boş işleri gazlayan sosyal medya baskısına dönüştü maalesef çoğumuz için .
Adı Z kuşağı , X kuşağı ,alfa ,beta yada her neyse zamane insanı diyelim maalesef hem pek bir şey bilmeyip araştırmayan hem de her şeyi biliyormuş gibi eleştiri yapıp kafa tutan bir haletiruhiyeyle karşımıza çıkıyor .Her şeyi bilmek mümkün mü diyeceksiniz . Tabi ki değil . Ama öğrenmemek, ahkam kesmek daha da büyük yanlış . Bu kişiler biraz bilen ve cevap veren (çünkü asıl bilenlerin çoğu konuşmamayı tercih ediyor) biriyle karşılaşınca da hemen hedef tahtası yapıp küçümseyerek sindirmeye çalışıyor . Olmadı konuyu değiştirip alakasız sorularla cahilliğini gizlemek için çırpınırken bataklığın içine gömüldüğünün farkına varamıyor .Keşke ders alabilsek . Nerde …
Zamanın ters , sohbetin faydasız , herkesin bezgin ve her başın bir ağrı taşıdığını görünce evime kapanıp haysiyetimi korudum diyen 13. y.y.’da yaşamış ünlü filozof Farabi’ye kulak verirsek çok farklı mıyız ?
Yüzyıllar sonrasında Necip Fazıl : Kaç kere hayal ettiğim gibi , keşke bir dağ başında , keçisini sağıp sütüyle beslenen ve o besinden aldığı güçle keçisine bakan , adeta bir ‘’devr-i daim’’ makinesi işleten ,ibadet eden , yanında Allah’ın kelamından gayrı yazılı sahife bulundurmayan ve dünya şamatasına çok uzaklarda bir yangın gibi bakan kişi olsaydım…
Ama dinimizde bu türlü cemiyet kaçakçılığına yer yoktur , veballere katlanma vardır. Asıl marifet , kalabalık içinde böyle bir inzivaya ermekte , şehir içinde nefsini şehrin çarklarına kaptırmaktan korunabilmekte… diye ne de güzel anlatmış .
Demek ki her devir bitmeyen bir tekerrürden ibaret . Değişen şey isimler ve tarihler .
Haklıysam ‘evet ya gerçekten doğru ‘ diyorsanız okuduktan sonra lütfen nelerimi değiştirebilirim diye düşünüp az çok ne kadar olursa kendimizi değiştirebilelim . Belki bir kıvılcım başlar da arkası gelir . Tarihte bir kişiden neler değişmiş .
Hem dinimiz hem geleneklerimizin bize telkin ettiği gibi vaktimizi , gücümüzü , paramızı ihtiyacı olanlarla paylaşmak mutluluğumuzu , huzurumuzu ve hatta sıhhatimizi artırırken boş yere yorulmanın bedeli külfet , tükenmişlik ,bezginlik olacaktır.
Eskilerin dediği gibi Allah az verip aratmasın çok verip azdırmasın .
Hümeyra NEBPAŞAGİL
İlginizi Çekebilir